Kayıtlar

Hakka kötürüm olmak I

Resim
  İnsan, ya melekten yukarı ya da hayvandan aşağı…      Yalnız bu dünya da değil ukbaya doğru da kanat çırpmaya vazifedar kılınmış insan, anlam bulduğu her mahfilde arkasından gelenler için nazar edilecek bir manzara bırakmanın ve kendi çizeceği rotasının mütemmim noktası olmanın çok ötesinde, İslam, iman ve ihsan kavşaklarından salahiyetle geçerek O’nun (C.C) birer leal hükmünde olan Esma-i Hüsna’sından Hüda ismi esrarına müteallik olarak seraba ve zehaba kapılmadan yol ayrılıklarını tüm bir emniyetle geçmenin ve çatallanmadan, inhiraf sapaklarına ayrılmadan istikamet üzere ilerleyişini sürdürmenin, kendisi ile hedeflenen anlamı bulmanın yüzler belki binler mütenevvi’ cüzleri ile sergüzeştini tamamlamanın külfetini omuzlamıştır. Ruh ve bedenin mutabaat içinde misakını verişini kendi zamanının başını çeken rahm-ı mader’den sonuna karşılık gelen ölüm ile tahdit edilmiş hayatı arasında bulan insan bu ahdini yaşamı süresince yalnız bakan değil gören gözü, işiten değil...

Anmağa Değer Ne Varsa...

Resim
  Kıymetli dostum Mesut Yalçın ve ailesine ithafen      Her yazımda hayat ile başlıyorum cümlelerime. Yaşam esrarına ve onun keyfiyetine dair kendi zihin dünyamda oluşan birtakım vesikaları önce kendim sonra da sizlerle paylaşmaya gayret ediyorum bu sayfalarda. Ömür süresince asıl boyayı arayarak ilerlediğimiz ve bu vesile ile tavırdan tavra, renkte renge geçtiğimiz akabinde o “sıbgatullah” kıvamını tutturmak için çabaladığımız işbu yaşamda nice vakıalarla karşı karşıya kalıyoruz. Lakin tüm bunlara rağmen hayat her neşvesi ile bizi sarıyor ve ölüme adım adım yaklaşsak bile onu ancak son nefeste hatırlatıyor. Mebde ve meadın arasında “yaşanılan an”a muttali olan insan, nefsin sultasından sıyrılıp kendi dairesinden rabbine uruç edebilmenin tarifsiz mutluluğuyla hayatını “hayy” sırrı ve “hu” nidaları aracılığıyla hayat kılıyor ve ancak tezyin edebiliyor. İşte hayatın bir kez daha neşvü-nema bulduğu o anlarda ben de yazıyor ve bir mucizeye tanıklık etmenin keyfini çatıyo...

Bir Ölçüt Olarak Kıymet/Değer

Resim
“Metin Karacaoğlan metin / Yüğrük derler aşkın senin İnsan insanın ‘kıymetin’ / Sağlıkta bilen öğünsün”        “Bir şeyin eksiksiz olarak tam karşılığı, değeri” demek olan “kıymet” kelimesi, telaffuz edildiği kadar hafif bir sözcük değildir. Arkasında nice derin ve müphem ünlemler bırakan işbu kelime “Arapça ḳwm kökünden gelen ḳīma(t) “değer, nicelik” sözcüğünden alıntıdır. Bu sözcük Arapça ḳāma “durdu, kıvamlı idi, değerli idi” fiilinin fiˁla(t) vezninde ism-i merresidir.” Lakin her ne kadar tarifi için başka birtakım sözcüklerle iktifa etsek de sanıyorum ki açıklamak/açmak bir o kadar zor olsa gerek. Gerçeklik ile ölçülebilecek kadar manayı matvi ve kullanımı geniş olan “kıymet” sadece günlük hayat değil toplumsal hayatımızın de neredeyse odak noktasında bulunmaktadır. Bir diğer kelime olan “değer” ile onu karşılamaya çalışırız. “Bir şeyin önemini belirlemeye yarayan soyut ölçü, bir şeyin değdiği karşılık.”      Tüm bu yukarıda verilen cümlel...

Oruç: Beşeriyetten Samediyete Uzanan Bir İbadet

Resim
"Ey îman edenler sizden evvelki (ümmet)lere yazıldığı gibi sizin üzerinize de oruç yazıldı (farz edildi). Tâki korunasınız."  (Bakara suresi 183. Ayet-i Kerimesi) İttika bulmanın ve uruç basamaklarını her gönlün kendi derinliğince belki birer birer belki yüzer yüzer çıkmanın akabinde ilka kuşağına erişmenin esrarı ilahisine müteallik olan oruç ibadeti üstteki mezkûr ayet-i kerime de geçtiği üzere bizden önceki nice milletlere farz kılındığı gibi bizlerinde üzerine farz kılınmış kalem kalem, nakış nakış işlenmiştir. Dilimizde tutmak kelimesi ile tasvir ettiğimiz işbu ibadet mukayyet manaları dışında bir bütün olarak ele alınmaya çalışılacaktır. İnsanın beşeriyetten uzaklaşarak ism-i Subhan’a doğru nasıl üveyikler gibi kanat çırptığını heceleme gayretinde bulunacağım. Daima müstakbele nazar edecek ve her nazar ettiği yeri kendinden sonra geleceklere manzara kılacak, o mevcudat içerisinde teklife muhatap olmuş ve hayatını bu iltifat ile canlandırmış insan için oruç, nasıl na...

Kavram "Tasavvurdan Tasdikata"

Resim
  Giriş yerine      Bir şeyin (objenin) etrafını sarmak, sarmalamak yahut o şeyin etrafını çevrelemek diye belki tahsis ve tahdit ettiğimiz “kavram” kelimesi lugatlarımızda bu şekilde bir tarifle ele alınmıştır. Klasik mantık literatürünü incelediğimizde umumi bir tanım olan mezkûr ifadeler bulunur: “bir objenin zihindeki tasavvuru [1] .” Burada ne tasavvur kelimesine ne de obje kelimesine ve diğer konunun gereği kullandığımız ifadeleri makalemizin şartları gereği ve ilgimizi sekteye uğratma endişesi hasebiyle bilâ-fasıla geçilecektir. Vecibemizi yerince ifa edebilmek ümidiyle… Mantık ilmi dahilinde kavram ve mahiyeti      Kavram için yukarıda da zikrettiğimiz gibi “bir şeyin (objenin) zihindeki ve zihne ait tasarımı” [2] veya “bir fikir ( idea )” [3] denmiştir. Mantık ilmi çerçevesinde yapılan okumalarda anlıyoruz ki Platon kavram a gerçeklik yüklemiş ve idea sözcüğüyle tanıtmıştır. [4] Mantık literatüründe kendisinin adı çokça geçen Aristot...

Ve İnsan Yanıldı | İnsanlık Tümcesi

Resim
  Ve insan yanıldı…      Tarihin tanıklık ettiği kadarına vakıf olarak insanı her kaleme alıp onu satırlara dökmeye çalışsak yanıldığı, unuttuğu ve tekrar yanıldığı gözler önüne serilecek yegâne hakikattir. Sanıyoruz öyle de olmalı ki ismi nisyan ile anılsın cismi aciz kalsın. İlk insan ve peygamber Hz. Adem’den bu yana nice unutkan ve bundan dolayı geri dönmeyi borç bilmiş beşer ile doludur kitaplarımız. Yaptığı hatalar ile gizli gizli kendi önüne ördüğü engellerini kendinden bilemeyecek kadar da bedbaht olan bu canlı hem cahil yani bilmeyen hemde zalim yani karanlıkta kalanın ta kendisidir. İşte bu satırlar ile bazı telmihlerde bulunmak istedik. Bazı yanılgı ve bazı tevbelere. Ve insan yanıldı…      Yolcu henüz başındaydı yolun. İlerlemek şöyle dursun yürümek nedir bilmezken daha ona koşmak hatta uçmak vadedilmişti de o anlayamamıştı. İşte o zamanlarda imtihan sırrınca yanına bir de ondan olan bir hayat bahşedilmişti. İsmi hayat veriyordu duyul...

Bir Başka Duyuş Atmosferi Üç Aylar

Resim
“Allahım, Receb ve Şâbanı bize mübarek kıl ve bizi Ramazana ulaştır!”        En derin gecelerin ardında tütsülenmiş ince haliyle bile Kamer esna-yı zaafında, müşarun bi'l-benan olurmuş. O bütün bütün parçalanmış ve yitirilmiş bir ayın ardından tekrar doğumun muştusunu gönüllerin müjdesi kılmış ve ışık hülyalarını tüm dil erbabına hibe etmiştir. Mükerreren insan için hayatı “hu” nidalarına gark etmeyi borç bilmiş ve onları kurbiyetin sınırlarına taşımak istemiştir. Nitekim beşer ancak bu yakınlık ile sınırlarını elest bezminde verdiği ahd-i misakı ile yenileyebilecek ve kendi sidretü’l-müntehasını çizebilecektir. Belki bu vüsat dairesince de zatına mazhar İsm-i Azam’ı bulabilecektir. Ne denli büyük bir gayret ki himmeti; teslim, tevekkül ve tevfiz ile bezemiş ve hayatını sanki bir ibrişim gibi donatabilecektir. İlmek ilmek dantelasını çıkardığı o geometriyi kendisine yol haritası yapabilecek ve nihayetinde bu ameli gereğince nefsini tanıyarak rabbini bilecektir. O hil...

İnşa Mesleği İle Gençlik

Resim
"Haksızların karşısında) ayağa kalkıp şöyle derken onların yüreklerini güçlendirdik: “Bizim rabbimiz, göklerin ve yerin rabbidir; O’ndan başkasına asla tanrı deyip yakarmayız. Yoksa kesinlikle yanlış bir şey dillendirmiş oluruz."      İfade etmeye gayret ettiği her bir cümle ile gençlik; yaşanılan zamana tabi olarak koordinat düzleminde harekete müteallik bir yere karşılık gelmekten fazlasını haykırır bir vaziyetle hem dini hemde örfi olarak hayatın içindeki en kritik zaman dilimine isim olmuştur. Edindiği her bir haslet ve kötü davranışların membaı olan işbu dönem insan için hayat fakültelerini tanımak ve gelecek için geçmişin inşa vakti hükmüne matuf denilebilir. Çünkü gençlik inşa sürecinin beşere karşılık gelen tarafını oluşturur. Evet bu hususiyetleri ile söz konusu dönem âdemoğlu için en önemli devri açıklar.      Sözlük sahifelerinde kendisine delikanlılık ve yiğitlik kavramlarını seçen işbu ıstılah o kimselerce eğer gereği gibi ifa edilirse imar e...

Sebep-Sonuç Kıskacında Tevekkül

Resim
  “Önce bağla, sonra tevekkül et”        Sebepler insan için öylesine derin bir suret çizer ki beşer altına inip de müsebbibi bilemez olur. Yaratıcısı olmadan yaratılana bakar da cebren hadisatı yormaya çalışır. Bu trajikomik vakıa her gerçekleştiğinde ise tüm bir alem hayıflanır ve maddenin manaya nasıl tahakküm kurduğunu, görünenden görünmeye ulaşılacak yolların nasıl kilitlendiğini gözler önüne serer. Dolayısıyla bilinenden bilinmeyene bilen insan ne için koştuğunu anlayamamış ve dolandığı her alem ona işaret olması gerekirken büyük bir bilmece şeklini almıştır. Almıştır ve ilerlediği her patika dikenlerle onun ayaklarına zarar vermiştir. O ise bu defa da dikenleri göz önüne almış ve kudret şahikalarını dahi ıskalamıştır. Kendi bulunduğu hayatın çeperini bile kavrayamamış ceberut ufuklarından diğer zirveleri ve Ankaları inkarla yola devam etmiştir. Lakin görünmeyen şeyin yokluğunu kanıtlamak nasıl her yeri taramak kaidesi ile zapt ediliyorsa da gene o beşer ş...

Emanet

Resim
              İsimleri tahdit etmeye çalışmak, onlarla hayatı anlamayı hedeflemek insan olabilmenin en temel dinamiklerindendir. Lakin bu vakıa sanıldığı kadar kolay olmamıştır. Kimi zaman bazı kavramlar kaybolmuş kimi zaman terimler yerini değiştirmiştir. Bazen içinde bulunduğu durum da siyakında ve sibakında bir mana ihtiva edememiş bazen üstündeki urbası ona ağır gelmiş üveyk gibi yıldızlara ulaşamamıştır. Çırpınmış belki fakat ulaştığı yer yalnız lafız çeperi olmuştur. Kıramamıştır o dar geometrisini. Harf gölgelerinden kaçamamış ya da satır çizgileri onu hapsetmiştir. İster Arap giysileri giymiş olsun ister smokin isterse kimono fark etmeksizin yengi değil de yenilgi ile yazılmış isimleri. Bazen de en özel günlerde en güzel zaferlere tanıklık etmişler. Güneşin çığırtkanı olmuşlar. Baharı ilk onlar duyurmuş. Kırlangıçların kanatlarında kıtalar aşmış, hayatı insanın sandığından daha uzak ufuklardan şerham şerham tütsülenmiş ...

Mahbûb-ı Hudâ nûr-ı Cenâb-ı Hak’sın Ya Resulullah

Resim
  Canım kurban olsun senin yoluna, Adı güzel, kendi güzel Muhammed, Şefâat eyle bu kemter kuluna, Adı güzel, kendi güzel Muhammed      O’nun (s.a.v) hayatını anlatmak, kelimelerle tarif etmek neredeyse mümkün bile değildir. İnsanlara insanın mayasını ve manasını öğreten, melekût alemlerinin o dünde kalmışlığını ceberut ufuklarından gösteren ve lahutî alemleri bize hedef bildiren, yıldızlara uzattığımız merdivenleri kendi ellerimizle bize yaptıran o Zat’tır. O (s.a.v) ki insanlık için rahmet üzre gönderilmiştir. Hatta kimi kelam-ı kibarda yaratılış sebebimiz addedilmiş O’nunla (s.a.v) can bulmuşuzdur. Evet insanlık O’nunla (s.a.v) yaratıldı. Tekrar fıtrata O’nunla (s.a.v) erebildi. Ahlakını/yaratılışını O’nunla (s.a.v) sağalttı. Kendisini O’nun (s.a.v) ikliminde yetiştirdi. Ve ancak böyle bir buutla kendi bulunduğu o dünyadan Merhum mütefekkir Meriç’in dediği gibi yıldızlara merdiven atabildi. Ve belki öteleri ancak böyle duyabildi. İşte bu konu dahilinde bende d...

Mavera Atlasında İnsan

Resim
  Ayâr-ı zâtı merdüm-zâdenin aslâ nihân olmaz Zer-i meskûk muhtâc-ı mihenk-i imtihân olmaz      Yokluğunu bırakarak varlık ufkunda doğmuş, güzergâhına melekût aleminden başlamış ceberût ufkuna gözlerini dikmiş ve mefkuresini lâhuti alemlere çevirmiş ateşten kanatları ile insan bir üveyk gibi tüm letafet ve kesafeti beraberine alarak seyyah edasına bürünmüş ve o son seyahatine başlamıştır. Tüm müstesna hasletleri yanında, olabildiğince yükünü de boynuna asmış halde vicdan damarlarında her mevcudiyetini “Hu” nidaları ile sarmaya gayret etmiş ve dünyasına adım atmıştır. Melekût aleminin yankılarını aynasında taşıyarak göğsünde karşıladığı idealleri ile ceberût dağlarını tırmanmaya başlamış akabinde kendisini basiret ve feraset menbağı lâhuti alemlere müteveccih bulmuştur. Nefha-i ilahinin rûhefzâ tüm rayihasının hayat damarlarında dolanmasına tanıklık etmiş bir vaziyette bütün mükemmel isim ve sıfatları ile O’nu (c.c), eline aldığı adese/mercek ile aramaya koyulmuş ...

Sev-i Muhabbet

Resim
  “Allah onları sever, onlar da Allah’ı severler”      İhya adlı eserinde İmam Gazali Muhabbet bahsini anlattığı bölümün de sevgi hakkında şunları söyler: “Sevgi ancak bilip algıladıktan sonra düşünülür. Çünkü insan ancak bildiği bir şeyi sevebilir.” Evet insan bildiği kadar sevebilir, sevdiği kadar bilebilir. Bilmek sevmeyi dolayısıyla muhabbeti iktiza etmektedir. Sevmek ise bilmeye olan iştiyaka binaen zemin bulabilir. Birbiri ile gayet makul bir uzay edinmiş bu iki mefhum Huccetü’l-İslam İmam Gazali içinde aynı manaları muhtevidir. Lakin muhabbet yalnızca sevgi kavramı ile açıklanmamış daha nice hayretengiz kelimeleri kendi bünyesinde taşımıştır. Meveddet, aşk, uhuvvet, ülfet… vb. birçok sözcük daha art arda dizelenmiştir.      İşte bu kelimelerle açıklamaya çalışıyoruz bir ömür aradığımız sevgiliye aşkımızı. Şah damarımızdan daha yakın olan. Ötelere karşı her mahfilde huzur ufkunu özlemle andığımız. Ruhefza sesini duymak için O’nun sözlerini ok...