Kayıtlar

Zirvelerden Haykırmak: Bir Mü'min Mesleği

Resim
Ş ahikalar oraya tırmanabilenlerindir. Jurnal I. Cilt | Cemil Meriç        Hayat kendisinde varlık bulan her beşer için tırmanması gerektiği bir şahika ya da geçmesi gereken bir pentatlon sahası olmuştur. Güneşin doğuşuna hasret kalmış ruhlar için aşkın olanın mührünü o zirvelerden haykırmak ve güneşin doğduğu ufku, ardından izini takip edeceklere göstermek beşerin kıvam ölçüsünü tutturması ve insan olabilmesine vesile kılınmıştır. Öyle olmalı ki kendisini o denli ileri atmalı ve vardığı yerlere o güneşten huzmeler götürebilmeli. Mü’min diğer mü’mine aynalık etmeli ve aldığı o şuaları birbirlerine yansıtarak daha da ileriye sevk etmelidir. Hayatın her dehrinde ve fecrinde tüm içkin ve aşkınlığı ile ilgisini, edindiği bilgisiyle sürdürerek o zirvelere oynamalıdır. İşte müteal olana erişmek de anca bu denli bir gayret ve himmetin bir tezahürü, mükafatı olabilecektir. Belki Enbiya’i-zişan benzeri belki Hazerât’ı-Ashap gibi belki de Ulema’i-zişuuru özenerek. Hepsi am...

Bilinenden Bilinmeyene: İlim İlmi Bilmektir

Resim
"Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?"      Bilmiş ol ki ilim; nefs-i nâtıka-i mutmainne’nin, -eğer müfred ise- eşyanın hakikatlerini ve maddelerden mücerred suretlerini dış varlıkları, nitelik ve nicelik, cevher ve zatları itibarıyla tasavvur etmesidir. Bilen; kuşatıcı, idrâk ve tasavvur edici olan; bilinen ise, bilgisi nefse nakşolunan nesnenin zatıdır. (İlim Risalesi | Gazali)      İnsan için en gizemli ve en değerli kelimelerden birisi “ilim” olsa gerektir. Çünkü o sözcük öyle bir çağrışım yapar ki en geniş manasından en dar ifadesine kadar her zaman ve zemin de kendisine bir yankı bulmuştur. Evet ilim, âlem ve amelimiz için gerçekten de kıymeti sayfalarca anlatılsa yetmeyecek kadar dolgun bir sözcüktür. İşte bizlerde işbu sayımızı bu müstesna kelime üzerine kurgulamaya çalıştık.      Her tümce ve paragraf belki her kelime ve harf bile ilim namına birer yolculuk sayılabilir. Bilinenden bilinmeyene doğru atılmış bir nazar ya da bi...

Güvenlik Mimarisi ve Mümin II

Resim
İman hem nurdur hem kuvvet…      İman hakkında sanıyorum ki neler denilse ve yazılsa az kalacaktır. Lakin bu onu anlamak ve anlatmaya çalışmaktan alıkoymamalı bilakis bizleri daha da onu yaşamaya ve aktarmaya sevk etmelidir. Çünkü her birey kendi perspektifinden, bulunduğu çevreden ve iç dünyasından yola çıkarak onu tarif ve tahdit etmeye gayret edecektir. Bu da işbu kavramı an(ı)lamamız için mübrem olan o çabayı bizim için yerine getirmiş olup bize o müşahhas terimi kavratacaktır. İşte takatimi pek ziyadesiyle aştığı halde onu başta kendim ve sonra yakından belki dairesel bir formda insanlara hem keyfiyet hem de kemiyet derecesinde talim ve tedris etmeyi bir bilinç ve vazife olarak ifa etmek istediğim bir çabanın bilhassa dibacesidir. Bu duygu ve düşünce atmosferi içerinde “Güvenlik Mimarisi ve Mü’min II” yazımı kaleme almaya çalışıyorum.      Güvenlik insanın hayatı için aslında gerekli olan en önemli saiklerden birisidir. Nitekim ilk insanlıktan bugü...

İnsan için bir başka ikilem; Maddeden manaya Ramazan

Resim
  “Ramazan erdi yine her gece yanar kandil Ehl-i İslam’a salar şu’le ser-â-ser kandil” I. Ahmet    Bu dünyaya gönderilen insan için onu tanıtacak her cümleye başlarken âdemin “arada oluşu” illaki bahis-konu edilmiştir. Onu anlatan her tümce ister maddi olsun isterse manen fark etmeksizin ikili bir kurgu çizmiş ve onu ara ya tabiri caizse sıkıştırmıştır. Gerek “ifrat ve tefrit” desek gerekse “kabz ve bast” hali ya da onun “fiziki ve ruhi” durumu veya geçmiş/mebde ile gelecek/mead iki ucunun birleştiği yer/meaş olsun insanın neresinden tutup da bahsetsek arada kalmışlığını belirtmiş oluruz. Belki bu duruma binaen alimler “her şey zıddı ile kaimdir” demişlerdir. İşte bu yazımızı ele alırken bizim de üzerinde durmak istediğimiz husus bu ikiliklerden yalnızca birisi olan onun somut/maddi olandan soyut/manevi olana geçişi üzerine olacaktır. Onun madde ve madde-ötesi oluşunun bir tezahürde bulunuşunu irdeleyecek ve bu ikisinin insan üzerinde oluşturduğu o şık kıvamı anlat...

Güvenlik Mimarisi ve Mümin I

Resim
       İnsan için hayat düşünülmesi ve anlaşılması gereken şeylerin başında sayılabilir. Çünkü bu/buradaki hayatın anlaşılması ötekine bir kapı aralar ki bu da imanın her iki yaşam için mucizevi bir formunu gerektirir. Bu ve öteki dünya hayret verici derece de birbirine müzdevic ve mündemiç iki alemdir. Her iki yaşam da tüm muhteviyatları ile kendilerine has gerçekliklerini dile getirmiş ve bunları inanan, iman edenler için birer atf-ı nazar hükmünde sunmuştur. Sunmuştur diyorum çünkü hayat tüm fraksiyonları ile kendi geometrisini oluşturmuştur. Ve dahilinde gelişen her bir tercih ötekini doğuran birer ıstırap olmuş akabinde insan için her ikisi birbirine dolanmış vaziyette uyarıcı olmuştur. Lakin bu ucu bucağı görünmenin berisinde belki tahayyül edilmesi bile zor olan iki dünya ve aralarındaki rabıta gene insan için sonu gelmez birtakım sorular ve mesuliyetleri beraberinde getirmiştir. İşte ilk yazısını kaleme almaya çalışacağım güvenlik problemi/sorunu da bunların ...

Mükellefiyeti Mefkûre Edinmek!

Resim
  “Âdeme âdem gerektir âdem etsin âdemi Âdem âdem olmayınca âdem netsin âdemi.”      Bir adım daha atmıştı yolcu sessizce saatlerdir ilerlediği şehirde. Girdiği sokağın sonuna doğru dalmıştı gözleri. Kimseler yoktu bu gece vaktinde. Aslında gün neredeyse ağarmak üzereydi. Ellerini göğüs hizasına sanki dua edecekmiş gibi kaldırdı ve avuç içlerine baktı. İçinde sanki kutsal cümleler yazılıymış gibi avuçlarını inceliyordu. Pürdikkat tekrar etrafı seyretti. Ve hocasının evinin kapısının önüne kadar ilerledi. Kapının kulpuna asılmış vaziyette divitle yazılmış bir parşömen onu orada bekliyordu. Hemen eline aldı ve okumaya başladı…      Mevcudat içerisinde teklife muhatap olmuş ve hayatını bu iltifat ile canlandırmış olan insan için yaşam her enstrümanı ile bir meşher ve orada yapılan teferrüç olmuştur. Varlık içinde yapılan bu gezintiler insanın kendi vüsat çeperince olmakta ve öteye duyduğu o gerilim ile özünü kurmaktadır. Kurduğu bu dünyada kendisine...

Sarıkamış | Harp Çantası!

Resim
       Moskova’da Krasnaya Bulvarı’ndaki askerî müzede bulunan Kurmay Başkanı Dük Aleksandroviç Pietroviç’in karargahına gönderdiği rapor, tarihin beyaz hüznünü şöyle nakşeder vaziyettedir. “Allahuekber dağlarında Türk müfrezesini esir alamadım. Bizden çok evvel Allah’larına teslim olmuşlardı… 24.12.1914 Perşembe.      Destan bir milletin ortak hafızası ya da o milletin müşterek hazinesidir. Doğru veya yanlışı ile kahramanlık öyküleri efsanevi birer soluk olup tarihin puslu aynalarına sır olurken yiğitler tekrar ve tekrar kalkıp, silkinip cenge tutuşmaktadırlar. İşte böyle bir manzara da her millet kendi ufkunu çizmeye fırsat bulmuş ve o afakları ardından gelecek nesillere hedef olarak göstermiştir. Nitekim Çanakkale şehitlerimiz için söylenen söz bu durumu şu şekilde destekler niteliktedir: “biz vurulduğumuzda değil, unutulduğumuzda ölürüz.” Açıklama sadedinde, biz o kahraman nesli yad ederek ve onlara yakışır şekilde yaşayarak unutulmadıklarını b...

Yokluktan varlığa çıkma eşiğinde bir mülahaza; insanın elest sorgusu

Resim
  Cânıma bir merhaba sundu ezelde çeşm-i yâr Şöyle mest oldum ki gayrın merhabâsın bilmedim Ahmet Paşa      Ötelerin rayihasını taşıyan insanın insanla alemde temerküz edişini, dünyadaki insan olma çabasını ve insanın rabbisinin teklifine muhatap oluşunu tarihi bir süreç olarak ele alırsak ilk söz etmemiz gereken vakıa sanırım elest bezmi olsa gerektir. Çünkü ademin mükellef oluşunu ve meleklerin inhinasına mazhar edilişini tazammum eden o ân-ı dakik sadece bir sorgu değil aynı zamanda insanın yokluktan varlığa çıkışının bir eşiği olmuştur. İşte o eşik sadece beden ve ruhun izdivacı olmayıp alemlerin içinde birer alem/işaret olması yönünden hayret vericidir. Böyle bir manayı muhtevi olan elest bezmi nice alimlerimizce enine boyuna kendi uzayında irdelenmiştir. Başta da denildiği gibi sadece basit birer ahit ya da misak olmayıp, yaratılış emrinin tebarüz ettiği mazbatasıdır o.      Farsça “topluluk, sohbet meclisi” gibi manalara gelen “bezm” kelimes...

“Hakîkat cümle âlem bir nefesdir”

Resim
 “Hakîkat cümle âlem bir nefesdir” Sun’ullâh-ı Gaybî        Hakikat      Hayat, içinde yüklendiği tüm mana fakülteleri ile beraber öylesine geniş ve esrarlı bir daire çizer ki insan bu çemberi kırmanın ötesinde belki bu dairenin hattına bile ulaşamaz. Kimi zaman o kavise benzer birtakım çizgiler hayalin ince cilvelerini cezbetse de nihayetinde bu hatt-ı münhanînin gerçek olmadığını ve daha ileriye gitmesi gerektiğini anlar. İşte insanın anlam yolculuğu bir bakıma bu sidret-ül münteha diyebileceğimiz çember kırma ameliyesi/cehdi/gayreti neticesinde gerçekleşir. O öyle bir ufuktur ki yollar büklüm büklüm ona doğru burulur. Lakin kişinin hayat Sergüzeştinde hayr ve şer bu yolları bazı yerlerde çatallandırır. Adem'in imtihanı da tam olarak burada görünmektedir. Binaenaleyh yol hem uzun hem kavisli hem de sislidir. Fakat biz biliyoruz ki yol da O'nun varlık da O'nundur. İşte bu bilinç hali ile yolu bulmalı akabinde o yolu bilmeli ve girmeliyiz. Girm...

Niyet Etmeli!

Resim
Fikirleri derlemek sanıldığı kadar kolay olmasa gerek. Onları bir kisveye bürümek. Onları yedirmek, içirmek. Onlarla zaman harcamak. Hepsi kutsal birer hizmet gibi olanca alaka ile yapılacak işler. Yoğunlaşmadan olması neredeyse mümkün de değildir. Üzerinde vakit harcanmalı. İşte böyle bir ameliyenin nihayetinde anca yazı ortaya çıkabilir kanaatimizce. Bizde niyet ettik fikirlerimizi derlemeye. Bir dergi yapalım. Yapalım ki derli toplu bir şekilde düşünce ve kültür dünyamızı yeni arkadaşlarımıza tanıtabilelim. Çağımızın olanca gürültüsünden Rabbe çağıran nidaları duyamaz olmanın verdiği teessüf ile yola çıktık. Biz belki duyduk ama duyamayan vardır. Hem Nebiler Serveri Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) bir hadis-i şeriflerinde mealen "Burada olanlarınız, burada olmayanlara tebliğ etsinler! Belki de kendilerinden daha anlayışlı birine tebliğ etmiş olabilirler. Sözlerimi işitip belledikten sonra, başkalarına aynen aktaranın Allah Teâlâ yüzünü ağartsın." buyuruyorlar. Bizde...

Gece!

Resim
     “Geceyi gündüze katarsın, gündüzü de geceye katarsın. Ölüden diriyi çıkarırsın, diriden ölüyü çıkarırsın ve dilediğine sayısız rızık verirsin.”      Nefes      Geceler üzerine eminim çok şeyler yazılmıştır. Onun karanlığı hakkında ya da onun gündüze gebe oluşuna. Belki örttüğü bir alem veya ağzını açtırdığı çuvallar hakkında. Kimi zaman şiirlere davet edilmiş kimi zaman nesirleri süslemiş. Hem el emeği göz nuru örülmüş bir masal da denk gelinen bir arkadaş, bir yoldaş olmuş hem de gam müptelasının sığınağı. Öyle kağıtları tezyin etmiş ki onlara pahası biçilemez bir değer katmış. Dervişan zikrini ona açmış, alim gölgesini ona saklamış. Hz. Ömer’i yollara düşürmüş, Akif’in (Kocakarı İle Ömer | Safahat) dilinden de satırlara. Kimisi de mehtaba yolculuğa çıkmış (Yahya Kemal | Gece) sandalla onda. Ve dahi alemlere rahmet olarak gönderilen Nebiye (sas) ilk o tanık olmuş. Nitekim yazılmış, yayılmış, bilinmiş ve bildirilmiş. Gün olmuş can ko...

İnsanlık Tümcesi!

Resim
"Hoşça bak zâtına kim zübde-i âlemsin sen Merdüm-i dîde-i ekvân olan âdemsin sen" ( Şeyh Galip )      İnsanı bir tümce içine sığdırmak istiyorum bazen. Her insanı teker teker ya da bir tümel olarak insanlığı. Öyle şümullü olsun ki bu tümce, yetmiş iki milleti birden kucaklasın mesela. Öyle bir dünya inşa etsin ki pirim Yunus gibi yüz yıllar sonra bile hoşgörüsü ile kaim olabilsin. Anadolu irfanını taşısın mesela. Maddeye inen gözlerin maneviyatta nasıl kör olduğunu bilerek maddeyi, o som elementi soysun ve ortaya latif bir cihaz elde etsin. Kâinatı, o som olandan yormasın. Soyut olandan sürdürsün. Soyut olanı somut olandan sıyırıp alsın. Alsın ki elimize geçenle değil yüreğimize sinenle uğraşalım. Sinsin gönlümüze ve oradan da dilimize bir cevher gibi yürüsün. Uğrasın satırda, defter çizgilerine hapsettiğimiz kelimeler ve cümleler birer birer dilimize/gönlümüze. “Neyin olduğunu” değil de “neyin olmasını” isteyelim. O tümceler bize insanı öyle anlatsın ki mesela onu An...

Günler Kışın Ayazında Hala!

Resim
     Ne yazacağını bilmek ve bilmemek öyle ince ki aslında. Sözleri giydirmek ve onları bir şekle sokmak. Kılıç kadar keskin ve kıl kadar ince. Ne kadar okursan oku ve dahi ne kadar yazarsan yaz aslında dökülenler yalnızca yaşadıklarındır. Bu kaide sanırsam hiç değişmeyecek. Ne gördüyse göz diğer azalar ona tabi oluyor ya, yaşantıda da böyle diyebiliriz. Neler görüp neler yaşadıysa birey onu anca dökebiliyor. Bendeniz de birkaç kelam etmek için kalemi elime alıyorum. Lakin çok defalar yazacaklarım öyle beynimi karıştırıyor ki. Ne yazacağımı sapıtıyorum. Esasında bu kadar karışık olmasına karşın belki kronolojik şekilde ele alsam bitirebilirim. Lakin insan dediğimiz o muhteşem canlı öyle hayretengiz bir mecmu ki basitçe çözülmüyor. Bu bedenen olabileceği gibi ruhi olarak da böyle. Nitekim benim bahsettiğim sizlerin de tahminde bulunduğunuz üzere ruhi yapısı. Yazı yazacağım vakit beynim sanki her olayı, anıyı ve her bilmeceyi önüme seriyor ve gene ben bir müsamere izler gib...

Can Bu İlden Göçmeden!

Resim
“Can bu ilden göçmedin cânânı bulmazsa ne güç Yârini terk etmedin yârânı bulmazsa ne güç.”      Kendime diyorum bazen ne için varsın diye. Cevap soruda gizli esasında ama ben gene de sormak istiyorum. Niyetim temcit pilavı gibi dönüp dolaşıp aynı soruyu sormak değil elbette. Sadece ekine köküne ayırmak ve neyi nerede aramak lazım ona bakıyorum. Bulabildim mi? Neme lazım efendim. Ayrıca sanırım bulmak da mümkün değil. Aramak farz, bulmak gaip. Tabi bu ibare bana ait. Bilgeye (!) sorsan o çoktan bulmuştur cananı. Canan demişken acaba can ile nasıl bir bağ söz konusu. Ukba yolcusu insan için yakinen bilgisine vakıf olunan o şey, hadisi şerife konu edinilmiş üç şeyden hangisi olsa gerek dersiniz? Güzel koku, kadın ve namaz. Canan hangisi? Aşıkândan olan ünlü halk kahramanımız bilge keloğlan gibi bizde hepsini tek vücutta toplayıp öyle mi anlasak? Ehli namaz güzel kokulu bir kadın. Ya da kadınlar için ehli namaz güzel kokulu bir erkek. Sizce bu basit değil mi? Bir misal...