"His" | İnsanlık Tümcesi

 

Zen merde civân pîre kemân tîrine muhtâc
Eczâ-yı cihân cümlesi birbirine muhtâc
Basîrî

    İnsanı anlamak ve anlatmak dünyanın en müşkül işi olsa gerek. Sadece aklı, iradesi ve hukuku üzerinden yapılan tarifler onu ifade etmeye yeterli olmamaktadır. Tahdit etmek ya da temel özelliklerini serdetmek onu sadece bir yönünden ele vermektedir. Fakat geri kalanı? İnsan yalnızca düşünen mi ya da istenci olan mı veyahut hukuku olan? Bu ibareler onu anlamamız için, belki bir tanım yapmamız için tadat edilen birkaç benzer sözcüktür. Kanımızca yeterli olmayan bu ifadeler elan bulunduğumuz çağın en derin problemlerinin merkez noktasını oluşturmaktadır. Zira vakıa, insanı salt bu ifadelerin içerisine sıkıştırmaktan kaynaklanmaktadır. Onu anlatırken yaptığımız bu vahim hata günümüzün bütün çirkinliğiyle doğrudan bir merbutiyete müstenittir. İnsanı tümce içine almak, onu harflerin gölgelerine emânet etmek, satırlara dökmek tahmin edildiği kadar basit ve önemsiz değildir. Nitekim hakkında kütüphanelerce eser yazılabilecek işbu konu için mûciz bir şekilde tek-tük kelimelerle yeterli beyanatı yapmak sanıyoruz ki insanın harcı değildir. Bu yüzden bizlerde işbu yazımızı, insanın insan olabilmesi adına en temel nokta hükmünde ittihaz ettiğimiz “his” üzerine bir kutsi hadis çeperinde kaleme almaya çalışacağız. Fıtrat üzere insan olmanın, insanlığın künhüne varmanın, belki teker teker belki cemm-i gafîr olarak sidreye ulaşmanın izini işte bu hayretengiz kelime ve hadis de aramaya gayret edeceğiz. Peki nedir insan ve onu tarif edebilecek yegâne kelime?

    Fıtrat üzere insan olabilmenin en temel göstergesi “hissedebiliyor” olmaktır. Nitekim Milli şairimiz Akif insanlık dışı hareket sergileyenler için bir şiirinde “his yoksunu” ifadelerini kullanmıştır. “His” bir “şuur” yani “bilinç” halidir. Binaenaleyh şuur Arapça “ş-a-r” sülasi maddesinden türemiş bir kelimedir ki bu sülasi kök “hissetmek” manasınadır. “İnsan hissedebiliyorsa insandır” ifadesi bu manada yerini bulmaktadır. Bahusus bilinç kavramı da insanın kendinden itibaren etrafına doğru ilgi dolayısıyla bilgisini kurma ameliyesidir. Üstte mezkûr ifadelerde belirtmeye gayret ettiğimiz üzere şuur, insanın kendi ve etrafını hissetme kaydıyla ancak insan manasını ittihaz edebileceğinin tarifidir. Bu duruma bir örnekte Batı düşüncesinden verelim. “Homo sapiens sapiens” bizim biyolojik adımız. Sapiens "tadına varabilen, zevk duygusu olan, hissedebilen" demektir. Bizi diğer canlılardan ayıran ifade burada gizlidir. Nitekim kudemamız bu konuyu şöyle özet geçmiştir. Kendini bilen Rabbini bilir. Eylem de ise bu mevzu şöyle tahakkuk eder. Konuyu Müslim'in derlediği bir kutsi hadis ile aktaralım.

- Ey Âdemoğlu! Hasta oldum, ama beni ziyaret etmedin!

- Ya Rabbi, Sen âlemlerin Rabbi iken ben Seni nasıl ziyaret ederim?

- Bilmedin mi, falan kulum hastalandı, fakat sen onu ziyaret etmedin. Eğer onu ziyaret etseydin yanında beni bulacaktın!

- Ey Âdemoğlu! Senden yiyecek istedim, ama beni doyurmadın!

- Ya Rabbi, sen âlemlerin Rabbi iken ben seni nasıl doyururum?

- Falan kulum senden yiyecek istedi, fakat sen onu doyurmadın. Eğer sen ona yiyecek verseydin yanında beni bulacaktın!

- Ey Âdemoğlu! Senden su istedim, ama bana su vermedin!

- Ya Rabbi, sen âlemlerin Rabbi iken ben sana nasıl su verebilirim?

- Falan kulum senden su istedi, fakat sen ona su vermedin. Eğer ona su vermiş olsaydın yanında beni bulacaktın!

(Müslim, Birr, 43)

    İşte yukarıda kendilerini yalnız okumak kadarla bile olsa müşerref olduğumuz hadis-i şerifte "hissedebilmek" en net ifadesi ile idrakimize sunulmuştur. İnsan olmak budur. Ki Müslümanlığın ölçüsü de bu olsun. Nitekim kim “Müslimlik” iddiasında ise bu tavrı göstermek zorundadır. Çünkü insaniyet mahza canlılık demek olmayıp “hissetmek” yani “şuur/bilinç” sahibi olmakla zabt-u rabt altına alınmıştır. Buradan şu noktaya geliyoruz. İnsan olmak diğer/öteki insanın halini, hatırını ve durumunu sormak ve onun yaşantısını hissetmekle kayıtlıdır. Bu mülahazalar neticesinde insanı şöyle özetlemek mümkün olacaktır:

    Tüm latif ve kesif enstrümanları haiz bir vaziyette hayat fakültelerinde yapacağı teferrüce isyan ve taat ölçüsünde, esfel ve eşref mısdakının iki ucu arasında teklif ikliminin bütün renklerini kendi ibrişim kuşağında edindiği mükellefiyeti ile yüklenerek işlemiş insan için yaşam, hâlâ ve melâ burcunun engin ve içkinliklerinden menâmen tavrını bir kenara bırakarak ilerleyişine ve ceberut aleminin tüm şehrayin zevklerinin rağmına meydan okuyarak korkaklıktan uzak bir şekilde lahuti alemin o mütenevvi güzelliklerine ulaşmasının meşheri olmuştur. Mumaileyh insanın bu yolculuğu onun kendi adına kendini bulmasının, daha vazıh bir ifade ile kendi özüne ermesinin vesilesi olmuştur. Göstereceği bu tavra binaen ya serfiraz bir şekilde ukbasına varmış ve kendisine önceden inha ve ilan edildiği üzere o tezyin edilmiş alemin uzayına kendisini bırakmış ya da sernigûn bir halde tecziyesine razı olmuştur. Fakat insan için bu tavır yalnız kendi başına sergileyeceği bir amel olmamış etrafına karşı göstereceği ilgi ve alaka dolayısıyla da kendi mana kavsini tamamlayacağı bir vazife hükmüme terfi ettirilmiştir. Evet insan, belki ötelerin efseri başında bir vaziyette dahi olsa, ubudiyeti gereği alakasına bütün mükevvenatı almış kendisini onlara karşı sorumluluğu ile ancak vâlâ bir mertebeye yükseltebilmiştir. İşte o kişioğlu tüm bu mükellefiyeti ile insaniyetini kurgulayabilmiş ve onunla münasebet ve mutabaatı ölçüsünce geleceğini inşa edebilmiştir. Nitekim ister bizden olsun ister ötekinden düşüncesini taraflar-üstü anlayış ile retorik tavrı bir kenara bırakıp diyaloğu tercih etmekle edinerek nebevi bir metotla konunun istiksa ölçüsüne varıncaya değin tefekkürü ancak insanı insan kılabilmiş ve anlam kavsini tamamlamasındaki kilit rolü üstlenmiştir. İşte bu mülahazalar neticesinde anlaşılıyor ki ademin kendini keşfi ile ötekinin keşfi mübrem bir matris sergilemektedir. Maruf tabir veçhiyle kişi, öteki ile ancak kendisini anlamlandırabilmiştir. Fıtrat dolayısıyla şuur sahibi olmanın temeli bu prensibe dayandırılmıştır. Elhasıl insan böylelikle dar çerçevede diğerkamlığıyla daha şamil bir ifade ile hissedebilmesiyle ancak insan vasfına erebilmiştir.

    Allah bizleri insan eylesin!


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Tövbe; İnsan Olabilmekte Anahtar Kavram

Hakka kötürüm olmak I

"Bir Vicdan Muhasebesi"