Bilinenden Bilinmeyene: İlim İlmi Bilmektir
"Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?"
Bilmiş ol ki ilim; nefs-i
nâtıka-i mutmainne’nin, -eğer müfred ise- eşyanın hakikatlerini ve maddelerden
mücerred suretlerini dış varlıkları, nitelik ve nicelik, cevher ve zatları
itibarıyla tasavvur etmesidir. Bilen; kuşatıcı, idrâk ve tasavvur edici olan;
bilinen ise, bilgisi nefse nakşolunan nesnenin zatıdır. (İlim Risalesi |
Gazali)
İnsan için en gizemli ve en değerli
kelimelerden birisi “ilim” olsa gerektir. Çünkü o sözcük öyle bir çağrışım
yapar ki en geniş manasından en dar ifadesine kadar her zaman ve zemin de
kendisine bir yankı bulmuştur. Evet ilim, âlem ve amelimiz için gerçekten de
kıymeti sayfalarca anlatılsa yetmeyecek kadar dolgun bir sözcüktür. İşte
bizlerde işbu sayımızı bu müstesna kelime üzerine kurgulamaya çalıştık.
Her tümce ve paragraf belki her
kelime ve harf bile ilim namına birer yolculuk sayılabilir. Bilinenden
bilinmeyene doğru atılmış bir nazar ya da bilinenden bilinmesi gerekene karşı
gösterilmiş bir vazife. Âlemde olup bitenlere karşı verilecek birkaç gayret ve
onları anlama/anlamlandırma çabasıdır. İşte ilim âlemde algıladığımız ister
tümel ya da tikel isterse de tekil olsun bir bütün olarak her birisini
duyumsama ve onlara karşı gerekli görev ve sorumluluklarımızı yerine getirme ön
koşuludur. Nitekim bir şeyin ne olduğunu bilmek onun için diğer soruları sorabilmemizin
kapısını anca aralayabilmektedir. Lakin ilim, anlam-kültür dünyamızda öyle
derinlemesine bir iz bırakmıştır ki onu ilk gün ki manasında tutarak bugüne
getirmek onun serüveni namına dehşet-engiz bir sergüzeşt sergilemek demektir.
Onu ilk, bedevi Arapların çölde yönlerini bulabilmek için koydukları işaretlere
verdikleri adlarda görüyor ve yön işaretleri ya da yol göstericiler olarak
tahdit edebiliyoruz. Sonrasında Nebiler Serveri Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa’nın
(s) gelişleri ile söz konumuz olan kelime O’nun (s) fem-i mübareklerinden dökülen
birer leal hükmünde kullanılmaya başlanılmıştır. Nitekim hadis usûl ve tarihi
derslerimizden de telmih ile gerçekten de O’nun (s) her bir kelamı için
gösterilen gayret ve bu gayretin neticesinde oluşan literatür, amel ve metot ilim
olarak o güzide nesil Sahabe Efendilerimizce (r.anhüma) isimlendirilmiştir.
Aslında kelimenin ilk manasına bakınca ne kadar da doğru bir karar olduğunu
naçizane teyit etmek işten bile değildir. Evet gerçekten de O’nun (s) hadisleri/sözleri
birer inci gibi mübarek ağızlarından dökülmüş ve özel de Müslümanlar olmakla
beraber genel de tüm insanlık için yol gösterici veya yön işaretleri hükmüne
geçmiştir. Günler, aylar, yıllar ve asırlar boyunca ilim denilince insanların
aklına ilk Efendimizin (s) her birisi yol-gösterici sözleri akla gelmiştir. Ki
aynı kökene sahip bir başka kelime olan “alem” kelimesi de işaret/gösterge
manasına gelmektedir. Nihayetinde bizler camilerimizin kubbesine onu
yerleştirerek bir işaret vermiş oluruz. Bir başka örnek ile taçlandırırsak
yabancı dillerde kozmos olarak ve düzen manasına gelen evrenin karşılığı olan
sözcük için gene bizim dilimize geçen alternatif bir kelime olan “âlem,”
yaratılanın yaratanı göstermesi/işaret etmesi anlamına gelmektedir. Eser de
müessiri ya da sanata bakar sanatkarı görmek diyerek tavzih de edebiliriz âlem
kelimesini. Buradan hareketle esasında her nereye ve neye bakılsa O’nun (C.C)
yüceliği ve ilmi insanı hayret verici derece de şaşırtır. Ve bundan intaç ile
belki İslam Alimlerinden Biruni gibi bizlerde ayetlere bakar ve âlemi ilim ile
incelemeye çabalayabiliriz. Çabalayabiliriz çünkü ilim için Andelib-i Zişan
Efendimiz bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyururlar: “İlmi Öğrenmek kadın erkek
her Müslümana farzdır.” İşte mübrem bir netice olarak O’nun (s) hadisleri hem
söz olarak birer ilim/yol-gösterici hemde içerdiği kıymetli bilgiler
dolayısıyla da ilim/yön-verici olmuşlardır.
İlim, âlem ve amel birbirini
kovalayan ve Müslümanlar için olduğu kadar tüm insanlar için de değeri tartışılamayacak
kadar kesin üç müşahhas kavramdır. Üstteki mezkûr ifadelerden de anlaşılacağı
üzere ilim, bilenin bilinenden yola çıkarak bilinmeye doğru açtığı bir
yelkendir. İlim öyle geniş bir deryadır ki onun içine nice ummanları koysanız
sığmak bir kenara belki çerçevesi dahi çizilemeyecektir. Lakin tüm bunlara
karşın bizler ilim için elimizden geleni yapmalı ve aldığımız birikimi
zenginleştirerek bizden sonra gelecek nesillere iletmeliyiz. Evet Habib-i Zişan
Efendimiz belki bu yüzden bizlere “İlim Çin’de de olsa gidiniz” buyurmuştur.
Esasında ilim hakkında denilecekler bitmeyecektir lakin yazın sınırları
dahilinde bu kadar ile iktifa etmemiz gerekmektedir. Sözlerimizi Sun’ullah
Gaybî’nin Hz. şiirinden bir alıntı ile bitirelim.
Yorumlar
Yorum Gönder