Gece!
“Geceyi gündüze katarsın, gündüzü de geceye katarsın. Ölüden diriyi çıkarırsın, diriden ölüyü çıkarırsın ve dilediğine sayısız rızık verirsin.”
Nefes
Geceler üzerine eminim çok şeyler yazılmıştır. Onun karanlığı hakkında ya da onun gündüze gebe oluşuna. Belki örttüğü bir alem veya ağzını açtırdığı çuvallar hakkında. Kimi zaman şiirlere davet edilmiş kimi zaman nesirleri süslemiş. Hem el emeği göz nuru örülmüş bir masal da denk gelinen bir arkadaş, bir yoldaş olmuş hem de gam müptelasının sığınağı. Öyle kağıtları tezyin etmiş ki onlara pahası biçilemez bir değer katmış. Dervişan zikrini ona açmış, alim gölgesini ona saklamış. Hz. Ömer’i yollara düşürmüş, Akif’in (Kocakarı İle Ömer | Safahat) dilinden de satırlara. Kimisi de mehtaba yolculuğa çıkmış (Yahya Kemal | Gece) sandalla onda. Ve dahi alemlere rahmet olarak gönderilen Nebiye (sas) ilk o tanık olmuş. Nitekim yazılmış, yayılmış, bilinmiş ve bildirilmiş. Gün olmuş can korkusuna binbir defa kadir kıymete binmiş gün olmuş başladığı vakit yarım sene göğü hapsetmiş. Adına gece denmiş amma herkes için farklı isimleri, manaları ihtiva etmiş. Binaenaleyh hissedilmiş, yaşanmış ve dilden dile destan olup değinilmiş/denilmiş.
Benim de
diyeceklerim farklı değildir esasen. Her şey zıttı ile kaimdir denir ya hani.
Gece anılırken gündüzden bahsedilmezse olmaz. Lakin bu iki mucizevi hadiseyi
konuma kahraman edinirken etrafında neyi çevireceğim bana kalmış. Gece ve
Gündüz. Öyle gizemli iki doğa harikası ki onu dilbilimciler ayrı astrologlar
ayrı matematikçiler ayrı, ezcümle her ilim ehli kendince ayrı açıklıyor. Ve
hiçbiri de tamama ermiyor. Nasıl birer ayet olduğu hala sır. Sır
olarak da kalacaktır ilelebet. Her kim baksa bu iki esrarengiz oluşuma, sanırım
kendince birer mana verecektir. Herkes onda kendisini ya da hayatının
aksini/yansımasını görecek ve onu sinesine çekecektir. Bu iki müzdevic eser bir
birisi ile asırlardır acaba nasıl raks ediyor, nasıl sarmaş dolaş birbirlerini
takip ediyor? Gökyüzüne çekilmiş yakuttan ve zümrütten birer sır.
Tekrar
pahasına sordu bilge
Ne gece ne
de gündüzden bahsederken zamanı değil oluşumu kastediyoruz. İster 2 saat sürsün
ister 6 ay hiç fark etmez. Daima ardı arkası gelmez bir ebeleme oyunu gibi kovalıyorlar
birbirlerini. Ve bize düşen bu ikisine de dikkatlice bakıp belki Hz. İbrahim
mesleğini gerçekleştirmektir. Kerim olan Kitaptan bildiğimiz gibi “lâ uhıbbul âfilîn” (ben batanları sevmem/kabul etmem) diyebilmek gerek. Geceyi ve gündüzü
ve o ikisine konu olan diğer tüm her şeyi önümüze sermeli ve rabbi aramaya koyulmalı.
Nedir sizi sürekli çeviren saik, nedir sürekli sizin hizmet gayeniz veya nedir
sizin bu durmadan dinlenmeden ve bozulmadan sürüp gitmeniz ya da size ne oluyor
ki oluşum içerisinde bulunup daha birçok fayda sağlamaya sebepler dairesi
içinde bir vesile kılınıyorsunuz ve belki en mühim soru siz emrinizi kimden
alıyorsunuz/aldınız? İşte Hz. İbrahim (a.s) milletinden, Hz. Muhammed (s.a.s)
ümmetinden gelen, bu nimet ile şeref bulan biz aciz kullar bu gece ve gündüz
hakikatleri/ayetleri için bu soruları ne kadar sorduk? Sırrına vakıf olmaya
çalıştık mı? Ya da onları gözledik ve dinledik mi? Gece bir hakikat gibi
üstümüzü örtünce, gündüz her demde yeni bir neşve sununca hangi bağın ve hangi
bağcının olduklarını kovuşturduk mu?
Gece. Siyah
örtüsünde bir dünya mı demektir. Yoksa zikir ve fikir ile meşgul olunacak bir
vakit mi? Ömrümüzün yarısı gece yarısı gündüz. Yarısını sırf gözlerimiz ışık
ile görüyor diye hakikatlere de göz mü kapayacağız. Gece şua mevcut değil
diyerek maddiyata köle olup basiretimizi teslim mi edeceğiz? Yoksa zikri ve
fikri, ilmi ve fenni zaman ve zeminden sıyırıp rabbi bulma cehdine alet mi
edineceğiz? Gece. Yorgun ve yoğun bulutların bile sessiz sürüp gittiği zamanın
ötesinden diğer ötelere açılan kapı. Kandillerle süslenecek kadar kıymetli. Aydınlıklara
gebe olduğu kadar müjdeli. Gece, dünyanın sessiz terennümü. Sessizliklerin sesi.
Gece, yakarışların vakti. Vaktin kendisi.
“Şeb-i yeldâyı müneccimle muvakkit ne
bilir
Mübtelâ-yı gama sor kim geceler kaç
saat.”
Sâbit
Not I: Yazının başında Tırnak içerinde yazdığım cümle Kur'ân-ı Kerimden 3. suresi Ali İmran'ın 27. ayetidir.
Not II: Hz. İbrahim'in cümlelerinin geçtiği ayet-i celile En'am suresi 76. ayettir. Ayetlerin tam hali şu şekilde devam ermekte:
76. Gecenin karanlığı onu kaplayınca
bir yıldız gördü. “Rabbim budur” dedi. Yıldız batınca da “Batanları sevmem”
dedi.
77. Ayı doğarken görünce, “Rabbim budur” dedi. O da
batınca, “Rabbim bana doğru yolu göstermezse elbette yolunu şaşırmış
kimselerden olurum” dedi.
78. Güneşi
doğarken görünce, “Rabbim budur; zira bu daha büyük” dedi. O da batınca dedi
ki: “Ey kavmim! ben, sizin (Allah’a) ortak koştuğunuz şeylerden uzağım.”
79.
“Ben, O’nun birliğine inanarak yüzümü, gökleri ve yeri yoktan yaratana
çevirdim ve ben müşriklerden değilim.”
İlk yorum :))
YanıtlaSilTebrik ederim hocam,kalemine sağlık
Bu ilk yorumunuz için teşekkür ederim. Sağ olun. :)
SilHer zaman ki gibi süper olmuş
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim. Sağ olun.
SilYılın en uzun gecesine itafen yazılmış nice güzel yazılardan biri...
YanıtlaSilUmarım gelecekte yeni kalemlerimizden ve ufkumuzun tercümanı olursun ...
Tebrik ederim.
Bu değerli yorumunuz için teşekkür ederim. Sağ olun.
SilGecenin ufkunda buluşalım dostum umarım o zamana kadar güzel yazılarına devam edersin 🙂🙏
YanıtlaSilTeşekkür ederim dostum. inşallah. Sağ olasın.
Sil