İnsanlık Tümcesi!
İnsanı bir tümce içine sığdırmak
istiyorum bazen. Her insanı teker teker ya da bir tümel olarak insanlığı. Öyle
şümullü olsun ki bu tümce, yetmiş iki milleti birden kucaklasın mesela. Öyle
bir dünya inşa etsin ki pirim Yunus gibi yüz yıllar sonra bile hoşgörüsü ile
kaim olabilsin. Anadolu irfanını taşısın mesela. Maddeye inen gözlerin maneviyatta
nasıl kör olduğunu bilerek maddeyi, o som elementi soysun ve ortaya latif bir
cihaz elde etsin. Kâinatı, o som olandan yormasın. Soyut olandan sürdürsün.
Soyut olanı somut olandan sıyırıp alsın. Alsın ki elimize geçenle değil
yüreğimize sinenle uğraşalım. Sinsin gönlümüze ve oradan da dilimize bir cevher
gibi yürüsün. Uğrasın satırda, defter çizgilerine hapsettiğimiz kelimeler ve
cümleler birer birer dilimize/gönlümüze. “Neyin olduğunu” değil de “neyin
olmasını” isteyelim. O tümceler bize insanı öyle anlatsın ki mesela onu Anka
kuşunda Kaf dağına tırmanırken hayal edebilelim. Elinde Hz. Musa’nın (As.) asası
olsun. Dilinde Yunus Nebinin (As.) zikri. Onlar aslında bu bütün insanlık tümcesinin
hem dibacesi hem hatimesi. Hangisini ele almayalım ki onda insanlıktan vareste
bir gerçek görmeyelim. İnsanı onlarla bilmeye çalışalım mesela. Onları
dinleyelim. Bize neler sunabilirler ki onları da alıp insanlık tümcesine
ekleyelim. Karun’un hazinesini gömdüğü yere gidelim mesela. İnsanın insan
olmayı unuttuğu zamanlara. O tümcenin tarihinde, altın yaldızlı sayfalarından
birine atılan siyah çentiklere mesela. Hallac’ın asıldığı, Nesimi’nin yakıldığı
çağlara. Çağın verdiği ilham ile asrın tereddütlerine meydan okuyalım. O
tümceyi öyle okuyalım ve o tümceyi öyle yazalım ki ırmak olup çağlayalım.
Teklife talip olan insanın (Kur’ân 33/72) karanlıklara (zalimdir) gömülmesini,
kendi açtığı dehlizlere gene kendisinin (cahildir) düşmesini, idrakinin haddi
takatini pek ziyadesiyle aştığı halde sunmaya çalışalım. Ama bu tümceyi yazmak
o kadar da basit olmasa gerek. Nitekim ilk nisyanla malul Hz. Âdem Nebi (As.)
tümceden değil, sözcüklerden başlamıştı bilmeye. İnsanlık ondan zürriyet
bulmuşken, bu tümceye ilk konuk olması gereken de ondan başkası olamazdı zaten.
İnsanlık tümcesine mal olacak nice kelimeler öğrenmişti Allah (c.c) tarafından.
Ve bu öyle mühim olmalı ki O (c.c) son Nebisini gönderirken bile bu olayı
telmih ile sunuyor idrak eden kullarına. Niçin ve nedenlerini yinelesek de bu
veciz hadisenin, az kalacaktır söylenenler, düşünülenler. Peki biz bu hadisenin
neresindeyiz? Biz o tümceye kaydedilecek hangi soruyu sormalıyız? Biz acaba
atamız Âdem Nebinin (As.) yaptığını mı yapmalıyız yoksa melekler gibi; (Kur’an
1/32) “Seni tenzih ederiz! Bize öğrettiğinden başka hiçbir bilgimiz yoktur.
En kâmil ilim ve hikmet sahibi şüphesiz sensin” mi demeliyiz? Hangi soruyu
sorsak, hangi hakikatin mahiyetini irdelesek? İnsanlık tümcesine hangi soru ile
başlasak ki? İnsanlık tümcesini nasıl yazsak? İnsanı bir tümce içine nasıl sığdırsak?
KISSADAN HİSSE
Geçmişten adam
hisse kaparmış... Ne masal şey!
Beş bin senelik
kıssa yarım hisse mi verdi?
"Tarih"i
"tekerrür" diye tarif ediyorlar;
Hiç ibret
alınsaydı, tekerrür mü ederdi?
Mehmet Akif ERSOY | Safahat: Yedinci Kitap
Not I: Blog görseli son İslam Halifesi Abdülmecid Efendiye ait "sis" adlı yağlı boya tablosudur.
Not II: Bu paylaşımım bir önceki yazımın (https://yasinertugrulk.blogspot.com/2021/11/gunler-ksn-ayaznda-hala.html) devamı niteliğinde olup başka yazılarla da sürdürülecektir.
Not III: En üstte Şeyh Galip'e ait paylaştığım beytin günümüz Türkçe hali;
Sen varlıkların gözbebeği olan insansın”
Tebrikler. tek bir konuya odaklanman daha güzel olmuş. yazıların gayet iyi. devamını bekliyoruz.
YanıtlaSilTeşekkür ederim sağ olun.
SilFarklı bir çalışma olmuş. Devamını ilgiyle bekliyorum.
YanıtlaSilTeşekkür ederim sağ olun.
SilTebrikler başarılı bir yazı olmuş. Devamını bekliyorum.
YanıtlaSilTeşekkür ederim sağ olun.
SilEmeğine sağlık
YanıtlaSilTeşekkür ederim. Sağ olun.
Sil